Powered By Blogger

5 Haziran 2016 Pazar

ÇÖZÜMÜ ZOR BİR DENKLEM








ÇÖZÜMÜ ZOR BİR DENKLEM


Bilinmezler Yumağı Hayat Denen Muamma... 

Koşarsın-koşarsın; dönüp baktığında; 
Bir arşın yol alamadığını fark edersin.. 
Mesafede mi, yoksa adımlarda mı sorun? 
Ya-da 
Aynı çemberde dönen mevsimler mi aldatır? 
Çözülemedi henüz hayatın şifreleri...

Hayat tekdüze değil, çalkantılı/boralı; 
görünse de bahtiyar, bir yanı kırık dökük.. 
Güzelliklerle çile aynı örgü içinde; 
Şaşırtır cilveleri... 

Akmaz ki sular aynı seyrinde? 
Bir bulanık, bir duru.. 
Mevsimler de şaşırtır, 
Çıkar da şirâzeden eser-yağar zamansız.. 
Heyelanlar! Taşkınlar! 
Bütünden birer-birer kopup giden parçalar... 

Kodlanmış vazifeler şuurlu hücrelere..
Bir ilâhî tecelli zıtlıklarda enerji!
Hâlden hâle geçişler sanki ışık hızında; 
İçsel ve-de fiziksel, hep devinim içinde... 

Olmasak da farkında; 
Hayat, İnsan ve Zaman birbirine zimmetli.. 
Çözemeyince akıl, formülün şifresini; 
Herkes kendi yönüne çevirir ibresini.

20 OCAK 2016 / Metanet Yazıcı

23 Mart 2016 Çarşamba

YENİ BİR ŞEY SÖYLE GÖÇMEN KUŞUM










YENİ BİR ŞEY SÖYLE GÖÇMEN KUŞUM


Aynı Serenat, Aynı Nakarat
Yorar insanı;
Yeni bir şey söyle 
Göçmen Kuşum, söylenmemiş olsun..
Anlatma bana gurbeti!
Hasretin "A, B, C’sini" yazmışız, 
Biliriz en alâsından;
Biliriz garipliğin sancısını!

Fakat acılar yıldırmaz, daha da bileniriz!
Dolaşır damarlarımızda bu tutku
İşlemiş genlerimize..
Tüm zorlukları göze alır, yıkarız bentleri,
Sığmayız sınırlara...

Sınırsız maviliğe kanat vurur,
Yelken açarız;
Bir sevdâ tohumu olur düşer yüreğe, 
Ufuklar ötesi keşif;
Perçinlenmiş ruhumuza vazgeçemeyiz...

Yabancı değiliz, seninle
Aşinâlığımız var ezelden
Anlarız birbirimizin dilinden
Lâkin 
Bir derin çizgi var aramızda 
Göçmen Kuşum; 
Biz göçtük mü, zor döneriz..
Konduğumuz toprağı NAMUS biliriz! 
Sancak diker, uğrunda gerekirse ölürüz!
Vurulsa başımız, sürgün verir, diriliriz. 
Sevdamızı böyle sahipleniriz...

Metanet Yazıcı 

21 Aralık 2015 Pazartesi

YAZ USTA BUNU DA YAZ















YAZ USTA BUNU DA YAZ

Fark/ı, fark edilmiyor, eğrilerin düzlerin
Karanlık kol geziyor! Umuda esti ayaz!
Yaprakları feryatta, kırılan filizlerin...

Böyle gitmez bu devran, silinmez harflerle yaz!
Kime kalmış bu Âlem? Yaz Usta, bunu da yaz!

Sorulmaz mı hesabı ışıksız gündüzlerin,
Güneşi esir alan, harami yıldızların;
Tek- tek tutulsun zaptı, yitirilen Özlerin...

Kuruttu sürgünleri, bahara düşen ayaz!
Kime kalmış bu Âlem? Yaz Usta, bunu da yaz!
...
Ya kurak geçer mevsim, ya sel olur taşarsın!
Ya aynı yerde sabit, ya da hızlı koşarsın!
İki yol arasında kararsızlık yaşarsın...

Zifiri-dir hayatlar, görünse de kar beyaz
Kime kalmış bu Âlem? Yaz Usta, bunu da yaz!

Gökteki yıldızların bilinir mi gizleri
Hayat denen muamma oyalıyor bizleri
Hayali zuhur eder, silinse de izleri...

Geçiyor gözlerimden resimler siyah/beyaz
Kime kalmış bu Âlem? Yaz Usta, bunu da yaz!
...
4 HAZİRAN 2012 /Metanet Yazıcı




20 Aralık 2015 Pazar

YILLAR OLDU


















YILLAR OLDU

Yıllar oldu sevdiğim can/candan ayrılalı 
Hasret tüten gözlerim ferini tüketmekte 
Acılarım dinmiyor yürek hâlâ yaralı  
Ahh çekince derinden hicranım deş-ilmekte 

Özledim gülüşünü, o güzel bakışını  
Bazen fırtına gibi esip kükreyişini 
Gönül kabul etmiyor ebedi gidişini;   
Belki dönersin diye hâlâ umut etmekte.  


Metanet Yazıcı

6 Aralık 2015 Pazar

GÜNEŞ YAKIŞTI SANA
















GÜNEŞ YAKIŞTI SANA

Ey Asil Varlık! Bitimsiz Hayat Kaynağı,
Sevginin, sadakatin, rahmetin resmi,
Bilmem ki; hangi isimle seslenmeliyim? 

Erişmek mümkün değil mi? Sana
Yok mu? Nasibimizde hasbıhâl…

Ulaşsaydı sesim,
Mümkün olsaydı konuşmak;
Henüz söylenmemiş sözler söylerdim...

Hayır- hayır anlatamazdım seni;
Acze düşerdi sözlerim, azametinde...

Nasıl anlatabilirdim ışığını, sıcağını, rahmetini;
Hangi sözler anlatır, âlemlere CAN oluşun?
Kifâyetsiz kalmaz mıydı tüm sözler?

Ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa
Kâfi gelir miydi hicranını anlatmaya? 

Kaynar/iken bağrında Cehennem volkanları
Sarıp sarmalıyorsun bitimsiz tâkatinle
O dev patlamalarla püskürtürken lâvları
Daim gülümsüyorsun tükenmez şefkatinle...

Tevdi edildi sana böyle ağır vazife,
Yanmak düştü payına;
Yanmak! Yanmak ve YANMAK!
YAŞATMAK için YANMAK!
Yanarken hayat sunmak, ışığında dirilmek...
Eksilmeden bir milim; yanmak ve dâim yanmak...

Bu nasıl fedakârlık, nasıl bir yüceliktir?
Kesintisiz kaynar da cehennem volkanları;

Şikâyet kelimesi bulunmaz lügatinde
Yanmayı ölçü alır Yâre Sadakatinde
Okunurken acılar sessiz belâgatinde
Sarar küre-i Arzı, sınırsız şefkatinde...

Üç Muhteşem Kelime, Üçü Aynı Karede:

TOPRAK GÜNEŞ ve ANNE

Adın Güneş olsun mu? Sana Yakıştı ANNE
...
Güneşi sende gördüm, sen bir güneşsin ANNE
Ben; ışığı-sıcağı sende tanıdım ANNE
Yüreğinin közünde gülleri derdim ANNE
Karşılıksız sevmeyi, yangınlarda gülmeyi;
Toprak gibi vermeyi ben sende gördüm ANNE

Adın, Güneş olsun mu?
Sana yakıştı ANNE

12.12.2011 /Metanet Yazıcı



23 Ekim 2015 Cuma

BU KAÇINCI KIYAMET


BU KAÇINCI KIYAMET

Bu Kaçıncı Kıyamet! ?

Kaçıncı batan güneş! ? Bu kaçıncı kıyâmet!
Bu ne çekilmez azap, bu ne büyük vâhamet...
Mantıklı bir çözümün gelmedi mi? Zamanı!
Var mı başka beklenen, yaşanacak alâmet?
Yoksa bu mu? İstenen, geneline sirâyet...

Bir yıldız düştüğünde canımdan bir cân kopar!
Ateş çabuk küllenir, herkes işine bakar...
Hepimiz biliriz ki; su mecrâsında akar,
O sönmez büyük ateş düştüğü yeri yakar! ..
Ana baba eş bacı, damarlarda lâv akar!
Derin suskunluklara yansır, asâlet-vakâr...

Bir cana kast edenler, tüm canlara kast eder
O, ’bir cân’ dediğimiz, tüm canlara eşdeğer
Neden gider bu canlar sebebine bakarım!
Yaşanan kavgaların mantığını sorarım! ?
Yağız delikanlılar toprağa verilirken;
Sen-Ben muhasebesi yapanlara şaşarım!

Geçmişten bir iz durur, hep zihnimi kurcalar...
Bir asâletle duran kümesinde horozlar,
Önce aç bırakılır gözleri perdelenir;
Bir tertip bir düzenle oyuna hazırlanır...
Küçük bir yem atılır, sahaya bırakılır...
Sonrasını sormayın ne baş kalır ne gövde!
Ölmese de sahada, kan revân bırakılır!
Nasıl bir ruh hâli ki, acıdan zevk alınır!
Kan ve can üzerinden pazarlıklar yapılır!

Sır değil aşikâre, herkesçe biliniyor...
Dövüştürüp kardeşi uzaktan seyrediyor!
Bu nasıl bir bela ki, onlarca yıl sürüyor!?!
Benim anlamadığım:
Neden en güvendiğim bu oyuna geliyor! ?
Veya neden böyle bir görüntü sergiliyor?
Bir ortak çıkar mı var endişe uyandıran!
Karşıt görünenleri bu yolda buluşturan;
Belki endirekt yoldan katili barındıran!
...
Yolda izde harcanan hepsi bizim evlâtlar
Azılı canilerin hesabına kanarlar!
Daha çocuk yaştayken yuvadan alınırlar!
Körpe ayaklarından prangaya vurulurlar!
Bir fırsatını bulup, zinciri koparanlar;
Kurda kuşa yem olup, dağda heder olurlar...

Ah! Analar! Analar, ah şu kutsal analar!
Değişir mi? Acısı, ASİ olsa evlâtlar
Belki hissettirmezler, belki sessiz kalırlar,
Kanlı gözyaşlarını içine akıtırlar!
Arından-utancından belki korkularından;
Sönmüş volkanlar gibi, gizli -gizli yanarlar...

Zuhur eder gizli el suları bulandıran!
Kana susamış soysuz! ! Vampirleri andıran!
İnsanlıktan nasipsiz mideyi bulandıran!
Ayrı yoldan giderken, kavşakta buluşturan...
***
Dinsin diye bu acı çareler aranırken;
Bin bir bahânelerle çözümü zorlaştıran!
Elini taştan çekip, kadehler tokuşturan!
Bir aymazlık içinde demeçler yarıştıran!
Durulsun beklenirken; meseleyi azdıran!
Akıllara durgunluk, fenâda buluşturan...
...
Zaman birlik zamanı, bütünleşme zamanı...
Gaflete düşer isek yarın çok geç olacak!
Kenetlenme fırsatı elimizden uçacak...
Pişmanlıklar keşkeler işe yaramayacak...

Fakat her şeye rağmen;
İnancım, umudum var bu yara sarılacak!
Akan kanlara rağmen analar barışacak!
Onulmaz yaraların merhemini bulacak...
Bağrına taş basarak gönülden sarılacak!
Sönsün diye bu ateş rahmet olup yağacak!

Gücünü Kuvvetini Köklerinden! Alacak... 

Metanet Yazıcı

18 Ekim 2015 Pazar

BİR HOŞ SADA BIRAKMAK





BİR HOŞ SADA BIRAKMAK 

Her Fâninin Dileği Bir Hoş Sada Bırakmak;   

Ahşap bir sandukada giderken bu Âlemden...  
Bir sevgi buketini gönüllere bırakmak;   
Kalpler arınsın diye acılardan! Elemden... 
 
Ne yüksek bir bilimdir heceleri dokumak  

Kâinatı, insanı, nesneleri okumak,  
Kurumlu satıhları şefkat ile yıkamak;   
Kalpler arınsın diye acılardan! Elemden.
 
Doğacaktır umutlar en ücra köşelerde  

Nehirler taşıyacak sevgiyi şişelerde  
Kervana katılacak Memetler! Ayşeler de...  
Kalpler arınsın diye acılardan! Elemden!  
 
Hedefe varmak varken, durup beklemek, neden?   

Başlar eğilmemeli söz edince maziden! 
Yıkılan âbideler yükselmeli yeniden;   
Kalpler arınsın diye acılardan! Elemden... 

Metanet Yazıcı

28 Eylül 2015 Pazartesi

Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan

BÜLBÜL NEYLESİN ALTIN SARAYI






BÜLBÜL NEYLESİN ALTIN SARAYI

Evimde Çam Ağacı
Kederde ve tasada
Moralimin ilacı,
Huzur sunan otacı...
Sanırdım ki;
Ağacım memnun/mesrur, yerinden,
Yaşamaz keder/acı...

İlk kez farklı göründü;
Tanıdık değil gibi, gözlerime yabancı
Gariplik var halinde, sanki benden, davacı?
**
Muhayyileme düşen kareler eşliğinde yudumlarken kahvemi,
Dokunuyorum dallarına;
Ciğerlerime kadar nüfus ediyor kokusu, reçinenin...

Kuşatan atmosferin kıskacın-dayım..
Bir an da ters-yüz her şey…

Sorular perçinlendi;
Yarası mı var, gizli?

Düşmemişti algıma;
Ağacımın bağrında tüten vatan hasreti...

Boyut değiştiriyor düşüncelerim
Köprü kuruluyor aramızda;
Bir ortak dil doğuyor..
Katmer-katmer, iğneli yaprakları 
Haykırıyor hüznünü, sükûtunda;
Ne mümkün hissetmemek
Ruhuma işliyor, mahzunluğunda saklı, kederi...

Siz; Sizden kopup,
Ak-tığınızda Duygu Âlemine,
Dağılır sisler;
Ayna tutulmuş gibi bilinir, bilinmezler..
Nakşolur içinize kederin/acının, garipliğin tasviri...
Hadi “AĞAÇ” deyip geç
Görme, hissetme hicranını,
duyma/işitme haykırışını!
Hadi,
Bırak kendi hâline; görmezlikten gel ıstırabını, gücün yeterse…
Öyle tesir etti ki;
Keskin bir kılıcın kıvraklığında kavis çizip geçti hikâyesi;
Yudumladım hüznünü.. 
Reçine gibi yapıştı içime, yetimliği…

Yalnızlığın, kopartılmış-lığın,
Ayrı düşmenin çaresizliği
Kurşun gibi oturdu yüreğime;
Öyle yaralandım ki...
**
Yurdundan kopartılmış vatansız Çam Ağacı
Dinsin diye bu hasret, her an her dem duacı
Bize huzur sunarken kendinde hicran, acı..
Hep inler ORMAN diye, edilse de baş-tacı…
**
"Bülbül neylesin ALTIN SARAYI,
Kanat çırpacağı YURT OLMAYINCA"
...
Belki de bir HİKMET var, sırrı çözülemeyen;


Kimisinin gözyaşı kimilerine rahmet…


06 EYLÜL 2015 / Metanet Yazıcı





21 Eylül 2015 Pazartesi


                         HASBIHÂL                                                                        
İster söze yeminli, ister sükût olsun adın, can-özüm
Ayan etmesen de kederini, 
Hiç arz-etmesen de meramını duyarım sesini, 

Kuşatır ıstırabın, ruhumu;
Canlı durur hafızamda her hâlin..
Gözlerin açık gördüğün rüyalar kazındı belleğime.

O, düşünsel kurguların ve sezgilerinin istikametinde kat-ettiğin mesafeleri tahayyül ederim..
Muhayyilemi zorlayan erişimlerin bana hayranlık; Sana noksan...


Yeni hedeflere kulaç vurma azmini gıpta ile anarken;
Maruz kaldığın haksızlığın isyanını duyarım sessizliğinde!
İçinden atamadığın ukdenin hicranı düşer yüreğime...
Ne kadar gizlesen de;
Yoluna örülen barikatlar, buruk bir fotoğraf karesi gibi asılı durur kirpiğim-in ucunda... 

Sen hep susarsın; 
Sustukça yüklenir omzuma ağırlığın!
Ey! Sabır Abidesi; ezilirim suskunluğunda,
Bu yüzden haykırışım!
...
Pranga vursan da diline,
Çığlık çığlığa sükût!

20 EYLÜL 2015 Metanet Yazıcı






























17 Eylül 2015 Perşembe

SANADIR SÖZÜM

























SANADIR SÖZÜM

Yakıcı Güneşte gölge ihsandır
Gölge olmuyorsam, çeker giderim!
İhsanı olmayan, gölge insan/dır,
Duyarsız yüreği söker giderim...



Sen, ey görünmez-im, sözüm sanadır
Karar senden gelir, yükü banadır
Engel olamazsın yolum O/nadır
Yıkarım bentleri, akar giderim...



Gönüller hüzünle dolmasın diye
Bülbüller sevdasız kalmasın diye
Dört mevsim güller solmasın diye
Umudu, Âleme eker giderim...



Erkenmiş, geç imiş bakmam süreye
Kim kazık çakmış ki bu yerküreye
Sıkıntı olursam tek bir yüreğe;
Kendi yüreğimi yakar giderim...

20 NİSAN 2012 /Metanet Yazıcı