Powered By Blogger

31 Mayıs 2015 Pazar

GÜNEŞİN GÖZYAŞIDIR CAMA VURAN DAMLALAR










Güneşin GÖZYAŞIDIR Cama VURAN Damlalar

.....Kartalın pençesinde nice yalçın kayalar
.....Sızdırmaz hicranını ateş karan 
damlalar...

.....Ne dağlardır ağlayan, ne de yalçın kayalar
.....Güneşin gözyaşıdır cama vuran damlalar...
***
Dinle, Ey Vefasız!
İnleyen nağmeler keman sesi değil,
Yağmurun nefesi...

İşitmiyorsa kimse, ruhundan kopan sesi;
İçe çekilip susmaktan başka kalır mı çaresi?

Yanmak kaderi değil midir zaten?
İyisi mi, sükût içinde;
Volkanlarla baş-başa kalmak
FAKAT
Derin suskunluklardan firar eden sorular
HAYKIRIYOR:
Katran karası mı çöktü gözlerine gün ortası
Taktın mı sevdânın yakasına, nisyân yaftası
Hani gece yarıları dar sokaklarda atılan hasret voltası;
Bu kadar mı ömürsüz, bu kadar mı hatırsız...

Saldı yelkenini rüzgâra; şimdilik sâkin havası
Umarsızca dolaşıyor nehir boylarında, elinde oltası...
*
.....Çok şeyleri bilip de  konuşamamak var ya
.....Konuşsan da her şeyi, anlaşılmamak var ya
.....Hele verilen sözü hatırlamamak var ya
.....Güvenip dost bildiğin, inandığın kimseden;
.....Öldürücü darbeyi sırtından almak var ya...

Heba olup gitse de adım-adım, yıllarım
kalsam da kara-kışta, vurgun yese dallarım
İstemem selâmını kesişse de yollarım...
*
.....Vefayı çaldın yere, yaptığına değdi mi
.....Sürdü mü filizlerin, başın göğe erdi mi
.....Sünger çektin maziye, silindi mi izlerin
.....O hercai yüreğin muradına erdi mi...

Hani bahar idi? Yazdı Güzlerin
MIH gibi çakılı durur sözlerin
Belli ki perdeli, görmez gözlerin!
Görür müsün acep bir gün; olur ya... 


Metanet Yazıcı

















Şubat 2012 / Metanet Yazıcı

28 Mayıs 2015 Perşembe

VUR HANÇERİ KALBE BÖL DE ÖYLE GİT

VUR HANÇERİ KALBE BÖL DE ÖYLE GİT 

Sana ait izler kalmasın bende

Tüm hatıraları sil de öyle git...
Habersiz gidişler yıkımdır bende
Rüzgârla bir selâm sal da öyle git...

Farklıdır iklimler, yaşanması zor

Bir yanımız buzul, bir yanımız kor
Aç rüzgâra yelken, ne ara ne sor
Hayal deryâsına dal da öyle git...

Mutluluğun için ruhum niyâzda

Soldu tüm umutlar geçti bu yaz da 
Mevsim zemheri-dir kalma ayazda 
Kendine bir mekân bul da öyle git

Adını zikreder, mecnun gezerim

Bir lâf söyleyip de sanma üzerim 
Küserse yüreğim, bil ki ezerim 
Vur hançeri kalbe, böl de öyle git...
  
Artık say hayatın dışında beni 
Dinleseydin keşke başında beni 
Bekletme musallâ taşında beni, 
Dön gel, namazımı kıl da öyle git

İstemem hüzünlü göreyim, seni 
Köşeyi dönerken gül de öyle git.


Metanet Yazıcı 3 ARALIK 2012

UMUT ve UMUTSUZLUK



























ZITLIKLARDA ENERJİ

Şaşkın bütün nebatat, dağlar- ovalar suskun
Toprak figan ederken, başaklar kime küskün

Çağlamıyor kurudu menşe i, derelerin

Yeniden yazılıyor kaderi, yörelerin

Ayaklar, adımları atıyorken ileri

Neden hep kollarımız bir ileri, bir geri

Zıtlıklarda enerji, ya durağan ya seri

Fışkırır karanlıktan, ağarırken Tan-yeri

Umut ve umutsuzluk hayatın Mihenk-Taşı

Cefa ile sefası; ayaklar taşır, başı... 

Metanet Yazıcı /26 EKİM 2014

26 Mayıs 2015 Salı

GİTTİN


GİTTİN...

Derc/eyledim anıları, bilesin... 
Saklı bütün hatıralar
Kilitli sanduka’m da; bana bile yasaklı... 
Yalnızca bu hatıra; 
Bize dâir bıraktığım tek karedir, yasaksız!
Hatırlıyorsun değil mi? 
Unuttum’ deme sakın! 
Güzel bir akşamdı, sessiz-sâkin; 
Yudumlarken kahvemizi
Baykuş nasıl da bozmuştu havamızı; 
Uğursuzluk sayılırmış, ötüşü... 

İtibâr etmezdim böyle şeylere 
Fakat... 
Hani bir ’kurt’ düşer içimize, 
Takılır ya bir ACABA sorusu
İşte o an, 
Telâşla bakmıştım sana derinden... 
O an var ya, 
Kazındı belleğime! 
Okuyunca yüzündeki fermanı; 
Kilitlenmişti gözlerim mahcubiyetine, 
Eğilmişti başın, 
GİDECEKTİN... 

Durmuş muydu zaman, 
Ya da 
Akıp gitmiş miydi bilinmez amma 
Sükût etmişti dil, lâl olmuştu sanki... 
Gitme dedi yüreğim; ’gitmee!" diye haykırdı! 
Duymadın... İçime aktı feryâdım!
GİTTİN... 
... 
Alışamadım sensizliğe... 
Hiçbir şey eskisi gibi değil; 
Mavi, gri’ye boyanmış, 
Yeşiller solgun, sensiz... 
Buram-buram hicran! 
Havada is kokusu... 

Geçti artık mevsimi, Baharlarımın; 
Zemheri kuşandım... 

Gitti seninle bütün güzellikler 
Açmaz oldu erguvanlar, papatyalar, lâleler... 
Bulutlar, hüzün taşıyor; 
Hasretin yağıyor, gözlerime... 
Ne seller akıp geçti bu sokaklardan 
Silemedi hiçbiri, izlerini; 
Ne de rüzgârlar dağıtabildi, siluetini... 

Gittin ya... 
Rahat kal olduğun yerde, 
Boş ver 
Aldırma haykırışıma... 
Dönmeni beklemiyorum! 
Dön desem de dönemezsin! 
Gittin... 
Gittin... 
Uzaklarda ol; çekerim gamı, kederi; 
Yeter ki; bildiğim gibi kal gözlerimde, 
Kaldığın gibi belleğimde...


Gidişin bunca yıkım bıraktı! 
Ya bendeki SEN giderse? 
Ya bendeki SEN... 
(...) 

Sesli Şiir:
 http://www.edebiyatdefteri.com/siir/668953/gittin---/
 
16 KASIM 2012 / Metanet Yazıcı


Ya bendeki SEN giderse, ya bendeki sen...
GİTTİN

20 Mayıs 2015 Çarşamba

GÜLCE EDEBİYAT

BİR NEFES ŞİİR                               
http://metanetyazici3.blogspot.com.tr// 

GÜLCE EDEBİYAT / M.YAZICI ŞİİRLERİ

BİR NEFES ŞİİR:

Hayat Denilen Zaman Dilimi, Bir Soluk Nefes Kadarmış... 
Bir nefeslik ömre pek çok güzellikler sığabileceği gibi, nice çileler de sığarmış... AMACIM: Ümitlerle yeşerecek algılara ve yüreklere bir damla ferahlık; bir yudum nefes olabilmek... Bir Nefes Şiir" ismiyle kurduğum Blogger'im; başlığından da anlaşılacağı üzere, şiir ağırlıklı olacağı kesindir lâkin zaman zaman fikir yazılarına da yer verilecektir. Tabi bu arada, güzel bakan gözler için doğa ve ilginç obje fotoğrafları, videolar paylaşılacak... Dostluğu ve edebi şiar edinmiş, gönlü güzel insanlarla güzel paylaşımlarda buluşmak dileğiyle... Sevgi- Saygı ve Sağlıcakla... Metanet Yazıcı 30 Nisan 2015

/ İSİMSİZ ŞİİR

İSİMSİZ ŞİİR

















Umut devşir-emesin, umutsuzluk bağında 
Artık durmasın öyle ellerin şakağında 
Cemalinin nurundan yırtılır karanlıklar! 
Yeni güneşler doğar ufkunun şafağında... 
… 
Azap veren izleri hafızamdan süpürdüm, 
Acıdan dertten yana ne varsa unutturdum 
Bir yanardağ misali kaynayan hicranımı; 
Artık tütme-sin diye, gözyaşımla söndürdüm 

Ey! Kalbim! Suskun Kalbim... 
*Ne hâlini anladım, ne iniltini duydum 
Ne de kan/la yazdığın mektupları okudum* 
Diyorsam da aldırma! Yüreğim, kederini; 
Bu gönül tezgâhında ilmek-ilmek dokudum... 

31.10.2011 / Metanet Yazıcı

18 Mayıs 2015 Pazartesi

RENKLERİN GÜNÂHI NE


RENKLERİN GÜNÂHI NE

Resmi çizilemiyor ıstırabın, elemin… 
Tasvir edebilir mi; var mı gücü, kalemin?
Çökmüşse üzerime zifiri karanlıklar, 
Bu kendi meselemdir, derdi değil âlemin

Aramam başka adres, hüznüme-hicranıma 
Kavrul-sam azabım-dan, ecel olsa canıma 
Lâvlar sarı-turuncu karışsa da kanıma 
Bu kendi meselemdir, derdi değil âlemin

Beyaz- kara- esmer- boz, renklerin günahı ne.
Sorguya çekilip de, girilmesin ahına; 
Rükû-daysa menekşe, Rab-bine itaati! 
Sanır mısın boynunu eğer, Cihan Şahına 
**
Kimisine vedadır ufukta batan güneş 
Kimisine başlangıç, yeni doğumlara eş
Kodlanmış vazifesi ruhuna, her dilimin
Çözmek için ilmini, uğraşısı bilimin...

Kimilerine göre; Can/Canan buluşması, 
İştiyakla beklenen bir vuslatın aynası…

İlâhi kudret bilir, sebebi hikmetini 
Kim tasvir edebilir yangının himmetini?
Kaynarken hayat sunan günesin rahmetini…
İnfazı vâcip olur söylemezse, dilimin!
*
Bir yandan göz kırpıyor idealler, hedefler 
Kaf Dağının ardından parıldayan sedefler

Görünür silueti uçurumun ucunda; 
Ha çöktü ha çökecek değerleri, tacında…

Çakılır kalırsınız, ne yârden ne de serden 
Hikâyeler kurulur söylenmeyen sözlerden
Tasviri kardelende, azapta mutluluğun... 
Kristal buz taneleri dökülür gözlerinden!
... 
Dertten yana ne varsa yazılsın defterime 
Ne kadar ağır olsa gocunmam kaderime... 
Kalmaz ahde hesabım; hisse alıp canımdan 
Öderim bedelini, düşen alın terime...

Mum olsam karanlığa, damla-damla erise’m! 
Tükense’m dirhem-dirhem feleğimin çarkında; 
Hiçlikte dirilişin, olabilsem farkında… 

25 MAYIS 2012 / ( Metanet YAZICI

16 Mayıs 2015 Cumartesi

GELDİ Mİ AYRILIK VAKTİ KALEMİM

GELDİ Mİ AYRILIK VAKTİ KALEMİM

Zor günlerimizde biz-bize kaldık
Güçlendik, birlikte mesafe aldık
Hayat deryasına yelkeni saldık
Rotamız mı şaştı n’oldu bilemem 

Akdimiz-de yoktu terk-etme sözü 
Korunamadı mı dostluğun dozu
Bu mudur özeti, bu mudur özü?
Bilmez misin sensiz soluk alamam

Ne zaman daral-sam yanımda buldum
Seninle ağladım seninle güldüm  
Elimde, zihnimde, ruhumda bildim
Şimdi boynu bükük döner selâmım 

Sensiz baharların anlamı olmaz
Hiçbir şey ruhumu asude kılmaz 
Böyle yaşamanın mânâsı kalmaz
Sen yoksan silinsin zaman dilimim...
*
Fermanlar okunur suskunluğunda 
Diyorsun ki; artık bitti kelâmım
Değişmez kaderin baskınlığında
Geldi mi ayrılık vakti kalemim

29 NİSAN 2014 /Metanet YAZICI

15 Mayıs 2015 Cuma

HÂLİNİ ARZ EDEN AYNA TUTULSA

HÂLİNİ ARZ EDEN AYNA TUTULSA

……Kendini 
….......Tanımaktan 
…..........Acizken insanoğlu
………………Başkaları hakkında 
…………………..Ne kolay hüküm verir!

(Hani olmaz da, oldu diyelim)

Hâlini arz eden ayna tutulsa
Mahcubiyetinden yüzün dökülür!
Kusurların, kervanına katılsa
Ruhun isyan eder özün dökülür!
*
Sarp kayalıkların ucunda, doğru
Ne kolay görünür doğrular eğri!
Dizginsiz lâfların yaktı kaç bağrı?
Bilsen, yüreğinden közün dökülür!
 
Şaşkınların yeri, derler ki; Araf...
Ne imza sorarsın ne de bir paraf
Hissi davranır da olursan taraf
İlmin örselenir, tezin dökülür!
 
Ödenir mi hakkı dönsen hatadan
Bin af dilesen de yüce Hüdâ-dan! 
Kul Hakkıyla Gelme" diyor Yaradan 
Durur adımların dizin dökülür... 
 
14 MAYIS 2015 / Metanet Yazıcı

14 Mayıs 2015 Perşembe

HOYRAT RÜZGÂR KIRDI MI DALLARINI


GÜLCE-BULUŞMA TÜRÜ BİR ŞİİR /16.03.2015 - GÜNÜN GÜLCESİ 


Hoyrat Rüzgâr Kırdı Mı Dallarını,
İncindin mi Çınarım!
...
Belki kırılır dalların,
Belki kurursun köklerinin üzerinde
Fakat asla yıkılmaz-sın;
Yıkılmaz-sın Çınarım!
İsminle özdeş bir gücün vardır!
Dillere destandır sağlamlığın;
Adınla anılır güven, itimat...
Lâkin
Hayat, Sürprizlerle Doludur
Şaşırtır seni, zaman…
Güvenme;
Ne köküne, ne güçlü dallarına...
Öyle bir kopar ki bora, başında;
Öyle insafsız/hoyrat eser ki;
Ne dal kalır, nede kök;
Çarpar kanadını dağıtır, döker...
Yıkılır inançların,
Sükût-u hayal çöker…
**
Sen Ki;
Mevsimlerin, Yılların,
Ayın- Güneşin Saygısına mazhar olmuşsun

Özen gösterirken Lodos/Kasırga

İncitmezken dalını, yaprağını;
Bir anda kükredi, esti güneyden,
Rotayı şaşırmış hırçın Kara-yel!
Raydan çıkmış deli bora, dizginsiz!
Yıktı geçti, alamadı hızını...
*
'Kadınlar Günü' mü?
Hadi ordan güldürmeyin insanı!

İnandığım, savunduğum değerler

Hepsi süpürülüp çöpe atıldı..

Değişmez bu kaide;

Merkez etrafında döner pervane...

Hayat denen muamma sürprizler manzumesi...

Karakteri, yıkıp dökmek-se rüzgârın;
Çınarın, suskunluğunda saklı, esrarı...
*
Böbürlenme ey rüzgâr;
Zannetme ki dallarını sen kırdın
Seni kıvrım-kıvrım yere çalardı amma
Çınar, kırmayı değil kırılmayı yeğledi...

"Bildim kusurumu, anladım" deme;
Bu saatten sonra BİLSEN NE YAZAR

Sözler kifayetsiz, geçti dönemi

Fermanlar yazılsa yok bir önemi...

08 MART 2015 - Metanet Yazıcı

(Yayınlanma Tarihi 16 Mart )

12 Mayıs 2015 Salı

BİR YANARDAĞ DÜŞÜNÜN

BİR YANARDAĞ DÜŞÜNÜN
Bir yanardağ düşünün, kaynadıkça kaynayan! 
Ne zaman patlayacak sırrı kendine ayan! 

Dehşeti, hiddetiyle akıtınca lâvını; 
Erimek sıcağında kaçınılmaz bir payan... 

Bu Cehennem, Lâvını akıtır da üstüne 
Nasıl etkisiz kalır, tesir etmez büstüne 
Bir avuç kar tanesi niçin, neden erimez! 
Lâv, 
şaşkınlık içinde kapılır büyüsüne... 


Ram oldu birbirine tuttu ilâhi maya 
Billur tanelerinin oluşturduğu kaya… 
(…) 
O, dondurdu kendini canan olamaz amma 
Öksüz kalan kalplere olur şefkatli taya... 

10.04.2011/ Metanet Yazıcı



10 Mayıs 2015 Pazar

KAPI EŞİĞİNDEYİM BENZERSİZ HİKÂYEMİN

KAPI EŞİĞİNDEYİM BENZERSİZ HİKÂYEMİN
İçimde ölme diye azat ettim can kuşum
Karar verip bir an da saldım bendeki sen’i
***
Hikâyemin özeti:
Bir kuşum vardı adı Filip 
Bilenler bilir, 
Müstesna-ydi bende yeri...


İnsan sevmeye görsün
İster kuş isterse taş…
İstanbul değil midir?
Sultanahmet Kabataş,
Özü görmezsen, körsün... 
*
Kuşum, papağan familyasından; 
Ona Filip dedim, nereden icap ettiyse…
Mutluluğundan mes’uldüm
Rahat hissedeceği bir ortam hazırladım
Doğasına uygun, elimden geldiğince
Taşların, kayaların, akarsuların-göllerin,
Kocaman ağaçların bulunduğu bir mekân…
Zannedilmesin olmaz, olur-olur!
Gönül isterse olur…
Filip için hazırladığım ortama ilâveten;
Bir de evi vardı kendine mahsus
İsmi her ne kadar kafes olsa da, kafes değildi
Kapısı her dâim açık duran;
Beslenme ve uyumak için
Hizmetine sunulan bir ev; 
Ev içinde ev…

Paşa Filip, neşe saçar
Dilediği gibi uçar
Doğal ortam havasında,
Konar gezer daldan dala
Açıktı tüm kapı baca
Yoktu hiçbir kısıtlama 
Aylar yıllar mutlu geçer
(...)
Bir hadise, verir acı!
Bırakarak taht-ı tacı
Yollara düşmeyi seçer

O, kafes kuşu değildi 
Karakteristik özellikleri emsallerinden farklıydı
Onu, benim kadar kimse anlayamazdı…
Tenkit edilirdi duruşu/tavrı, kimilerince
Oysa hiç de hak etmezdi bunu.

Anlaşırdık ortak dilimizle
Bilirdim her hâlini,
Aklıma gelmezdi ayrılık
Ne var ki;
Her şey fâni gelen gider mutlaka
Hayat, bulacaksa bir gün nihayet,
Toplansa sende her bir mahiyet
Ufukta ayrılık görünüyorsa;
Mutlaka bir sebep tecelli eder…
*
İnsanın farklı hâlleri vardır
An gelir, ruhunuz akar ummanına
Koparsınız adeta, cisminizden!
İşte öyle bir hâl içinde otururken masa başında;
Filip, ardı ardına üç kez tepemde dolanıp
Kafesine konduğunu fark etmiştim hayal meyal;
Düşen sesler ve bıraktığı silik görüntülerden
Fakat uzaklardaydım, çok uzaklarda!
İşin mahiyetini çözememiştim, o an…

Son kez yanımdan geçip,
Balkon kapısından dışarıya uçuşu;
Öyle bir iz düşümü bıraktı ki ruhumda…
(…)
Fırlayıp çıktım peşinden, telâş içinde!
Karşı apartmanın çatısından bakıyor bana
Öyle bir bakıyor ki;
Dönüşü olmayan elveda bakışı…
Ne zor…
Donar kalırsın hiçbir şey gelmez elinden
Yaşayarak öğrenirsin neymiş çaresizlik!
Anlarsın neymiş, azap değirmeninde öğütülmek 
Yok ki kanadın, uçasın…

Uzaktan uzağa konuştuk suskunluğumuzda
Gözlerime çakıldı kelimeler!
Söküp diziyorum yan yana, sözcükleri 
Kuruldukça cümleler,
Kurşun gibi iniyor yüreğime her biri,
Diyor ki;
Beni anlamadın!
Yem istedim, duymadın!
Yanımdayken uzaklardaydın!
İstemezdim gitmek; 
Mecburiyettendi, gidişim!
Şimdi ise;
Ruhuma uyumlu bir âlem, gördüğüm
Maviler cezp etti, dönmek zor geliyor
Artık daraltır beni sınırlar, sığamam...
Kanatlarıma pranga, 
Uçma arzuma gem vuramam…
Daha neler- neler söyledi
Serdi resmi önüme boydan boya
Dönemeyeceğini haykırdı yüzüme!
Üzgün fakat kararlı…

Haklıydı…
Onu çok sevmeme rağmen
Gereken ihtimamı gösteremedim…

Gitti… 
Kolay gitmedi, zor anlar yaşadı, biliyorum.
Konduğu çatıda,
Uzun süre bekledi, hareketsiz, 
Baktı… Baktı…
Vefasızlık sayma gidişimi” diyordu…
Üç kez hamle yaptı, vazgeçti
Gitmek mi zor kalmak mı??
Verdi son kararını
Uçup gitti tepelerin ardına
Bakakaldım ardından kırık dökük!
Kifayetsizliğimde boğuldum...
Boğuldukça boğuldum!
Yoktu artık Filip 
Yoktu…
Bir fırtına koptu ki o gece, sormayın!
Ağaçlar devrildi, çatılar uçtu, görülmemiş bir afat!

Kırılgandı Filip, ürkekti de biraz, irkilirdi gürültülü seslerden
Ve ben yoktum yanında
Yapayalnızdı karanlıklarda
Dedik ya bu bir afat; 
Şimşek, yıldırım, yağmur, rüzgâr toplanmış hepsi 
En şiddetli hâlleriyle güç sergiliyorlardı adeta..
Oy!!!
Ne hâldesin Filip!!
Büzülüp iki büklüm cam dibinde;
Ağladım sabaha dek, çaresizliğime 
Yankılandı çığlığım, içimin boşluğunda…
Ah! Filip…
Adın kuruldu dilime, 
Vurdu dakika başı Filip! Filip! Filip!
Fakat heyhat! 
Cesarette sınır tanımayan ben,
Seni bulmayı göze alamadım!
Çıkıp yağmurda ıslanmadım!
Düşmedim yollara yalın-ayak 
Gözlerimle yırtarak karanlığı; 
Arayamadım seni dağ-bayır! 
Yazık…
Ağladım sadece, ağladım gizli-gizli, günlerce, 
Hepsi bu kadar, buydu yapabildiğim 
Buydu yaptığım tek şey…

Anlayamazlar, anlatamazsınız!
Derler ki;
“Değer mi gözyaşlarına; kuşun soyu mu tükenmiş”
Anlamazlar…

Bulamayacağımı bile-bile
Sordum soruşturdum, çaktırmadan
Aradı gözlerim her yerde…

Aylardan sonra,
Bir kuş gördüm, tıpatıp Filip
Budur” dedim, yaklaştım, umutla-heyecanla
Yağmur seli gözlerim seyretti kana-kana..
Sen misin Filip! Sen misin??
Gördüğü ilgiden memnun, fakat tepkisiz…
Anladım, Filip değildi.
Kim bilir, belki de Filip’ti de,
O artık eski Filip değildi
Sustum… 
Gözlerim devraldı vazifeyi 
Veda etti Filip’le konuşur gibi; baktı dolu-dolu
Yolun açık olsun" dedi
Deşildi gözlerime çöken bulutlar, sel olup taştı…

Sus dedim yüreğime, sus! Filip sende yaşıyor” 
Dedim demesine de, bir korku düştü yüreğime
Ya ölürse?
İşte bu yüzden, kapı eşiğindeyim;
Bendeki Filip’i de
Selametlemek niyetindeyim,
Ölmesin içimde diye…

“Ya bendeki sen giderse" diyordum ya,
Şimdi ellerimle salacağım, seni
Hadi git güle- güle
Git Filip git, tüm izleri sil de git
Hadi vur kanadını, maviliklere
Kalma karanlıkta
Ölmeden içimde, git bir an evvel
Yolun açık olsun git güle-  güle…

6 NİSAN 2015 /Metanet Yazıcı



4 Mayıs 2015 Pazartesi

GÜN AKŞAM SAATİ


GÜN AKŞAM SAATİ

Demedim mı sana vakit akşamdır
Çıkma yola karanlığa kalırsın... 
Sınırlar çizilmiş ötesi Şam/dır
Yasak diyarlarda zorda kalırsın... 

Özünü bilirim vefa adındır
Dinmez esaretin sevdâ yâdın-dır
Hayatın her demi acı tadındır
Çekilir içine nârda kalırsın... 

Yıldızlar dolanır derin boşlukta 
Eser kavak yeli sarar hoşlukta 
Gün akşam saati gönül kuşlukta 
Güneş batmak üzre darda kalırsın...   

21 NİSAN 2012 /Metanet YAZICI

BÜTÜN KAPILAR KAPALI SENDE






















YAĞMADIĞIN DAĞDA İZİN KALIR MI

Bütün kapılar kapalı sende; 
Hazan'ın, Baharın, Yazın kalır mı? 
Rahmet muslukları tıpalı sende; 
Yeşermiş vâdiler, düz’ün kalır mı? 

Bulut durur; damla olup doğmazsın! 
Susuz Topraklara akıp yağmaz-sın! 
İçe dolar, yere göğe sığmazsın! 
Yağmadığın dağda iz’in kalır mı? 

Güneşi beledin, derin uykuda... 
Yok, cemrenin izi havada, suda. 
Küllenmez-se ateş durmaz pusuda; 
Kalbi ısıtacak közün kalır mı? 

Alır seni yutar derin ufuklar 
Yeni Güneş Bekler; O Dost Şafaklar 
Sunmaz-san ışığın, küser âfaklar... 
Meram arz edecek sazın kalır mı? 

Nağmeler inliyor gönül telinde 
Suskunluk kaderin, berât elinde 
Vurulmuş dururken kilit, dilinde; 
Tellere dökecek sözün kalır mı? 

Bülbül, gül dalında ahuzâr eder! 
Maşuku, canından gülizar eder! 
Gülşen’i; bülbüle, gül mezâr eder... 
Doğmadığın kalpte özün kalır mı? 

Kabulümdür dersin, etmezsin sual 
Kula değil, Hakk’a yazdın arzuhâl 
Olmasaydı sende bu kuvvet, bu hâl; 
Zamana direnen hızın kalır mı? 
*** 

Sağlamdır temeli kapılmaz sele, 
Yazılsa fermanlar, yüklense yele, 
Kader, mutluluklar sunsa rastgele; 
İçin kan/ağlarken, hazzın kalır mı... 

Metanet Yazıcı