Powered By Blogger

1 Temmuz 2015 Çarşamba

FARZ-ET Kİ




FARZ-ET Kİ

Farz-et ki, hayâldir gördüğün, 
Hayâldir aklını firar ettiren;
 
Deli-divâne, Mecnuna döndüren!
 
Dağlar deldirten...
 

Farz-et ki, gerçek değil;
 
Ruhâni bir Leylâ-dır
 
Yüreğine düşen…
 
Farz et ki,
 
Seraptır gördüğün;
 
Azalır mı?
 
Biter mi? Sevdan...
 
O hâlde nedir meselen?!
 
Nedir içinden çıkamadığın?!
 
Güneşin cisminden kime ne?!
 
Varlığını bilmek,
 
Hissetmek değil midir aslolan...
 

Gönlün hasreti, beklentisi;
 
Duygu deryasında “boğulup yitmek” değil mi?
 

Aldığın her nefes anlamlanıyor,
 
Ruhun kanat çırpıyorsa
 
Varsın hayâl olsun Leylâ;
 
Olmasın cismi ne çıkar...
 

Hayâli, varlığından öte varlık değil mi;
 
Çoğaltıyor-sa seni yalnızlığında...
 

Mavi derinliklere yelken açmış-san;
 
İstemezsin düşlerinden uyanmak?
 
Karabasanın olur kalabalıklar...
 

Arz ufalır,
 
Hayâllerinin sınırsızlığında
 
Sığmazsın! Sığamazsın...
 
Bir kapı açılır Semâ’ya
 
Becerin olur astral seyahat...
 

İçinde en güzel ırmakların aktığı,
 
Denizlerin en mavisinin kucak açtığı,
 
Martılara karıştığın bir âlem;
 
Mutluluğun zirvesine erdiğin...
 

Cennet-i Âlâya döner mevsimler
 
Çekersin içine misk-i amber
 
Dolar zerrelerine, bahar...
 

Sarılırsın yağmura sımsıkı;
 
Sarmaşıklara nazire...
 

Yaşarsın, ÂN içinde bir ASIR!
 
Zaman içinde ZAMAN...
 
Güneş seninle zâten
 
Gönlüne ayân...
 
Sus! Kal öylece,
 
Dağılmasın rüyân...
 

28.08.2011/ Metanet Yazıcı



Hiç yorum yok: